Cinsel deneyimlerimiz

"Bekaretin baskısından" kurtulan bedenlerimiz neden hala özgürleşemez? Cinselliğin sadece adı bile çeşitli baskıları/çekinceleri barındırmakta birçoğumuz için. Küçüklüğümüzden beri bize öğretilen oturmasını kalkmasını bilen, ev işlerine hakim, oturaklı bir eş olmaktı. Cinsellik ise bu "iffetli kadın" imajına tamamen tersti.

Böyle bir ortamda cinselliğimizi özgürce yaşamak hiç de kolay değil. Cinsiyetimizden dolayı toplumun bize dayattığı rolleri kapalı kapılar arkasında da oynamaya devam ediyoruz. Erkekler için hak görülen cinsellikten haz alma, biz kadınlar için ne kadar geçerli? İsteklerimizi, fantezilerimizi, hislerimizi, sıkıntılarımızı, sorunlarımızı partnerimizle rahatça paylaşabiliyor muyuz?

Ataerkil düzen burada da ikiyüzlülüğe devam edip erkeklere her türlü özgürlüğü sunarken, biz kadınları olabildiğince bastırmaya çalışıyor. İçimizden özgürlüğe adım atmaya cesaret edenlerimiz ise türlü aşağılayıcı sıfatlarla anılıyoruz. Peki o zaman kadınlığımız nerede?

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben 20 yaşındayım.Öğrenciyim ve İstanbul'da okuyorum.
Öncelikle kadına yönelik bu baskıcı tutumun temel kaynağının erkeğin kendine güvensizliği ve beğenilmeme korkusu olduğunu düşünüyorum.Erkekler kıyaslanma korkularını,kadınları çeşitli kalıplara sokup,onların varlık nedenlerini erkeklerine endeksli hale getirerek yenmeye çalışıyorlar.Bu,çok korkmuş bir hayvanın gerinip avını sindirmek için büyümesinden farklı değil aslında.Ne yazık ki biz kadınlar o kadar aciz olduğumuza inanmışız ki bu gerinmeleri üstünlük olarak algılamış sinmiş,sindirilmişiz.
Bir kadının cinsel anlamda aktifliği erkekten daha uzun sürelidir.Kadın doyumu seçmese,bir erkeğin bir kadını tek başına kendi tatmin olduğu kadar tatmin etmesi de olanaksızdır.Kadınlar kendilerini dolu dizgin yaşamayı bilse,sahiplenmeyi seven ve kendine daimi köle arayan erkek için bu tam bir hezimet olurdu heralde.Oysa bir kadının kadınlığını hissetmek için erkeğe ihtiyacı yoktur.Kadın tek başına da kadındır!Bir dişi kaplan üreme döneminde bir sürü erkek kaplanla beraber olur.Spermleriyse,içlerinden en güçlü olanı yumurtasını dölleyene kadar bir süre içinde taşır.Ve sonunda güçlü gen hep kazanır.Bu yüzdendir ki erkekler o gen olabilmek için hep yarış içindedir ve bu yüzdendir ki her kadın en güçlü erkeğin peşinde...

Adsız dedi ki...

Lena, "Bir kadının cinsel anlamda aktifliği erkekten daha uzun sürelidir."

Yanlış bilgi. Doğrusunu yazmama gerek yok biraz araştırırsan öğrenirsin.

Adsız dedi ki...

Ben 30 yaşında çalışan bir bayanım. O kadar sunni bir şehir yaşamındayızki ne kadınlık ne cinsellik kaldı. Gittikçe daha fazla erkek oluyor gibi hissediyorum kendimi. Cinselliği de tüm diğer işleri düşünmezken yaşamak istiyorum. Bazen öylesine bitiyor ilişki. Keşke hiç başlamasaydık diyerek. Bazen tam olması gerektiği gibi. Şehir aşkı da bitiriyor. Onunda artık bitmesi gereken bir saat var çünkü daha banyo yapılacak ve sabah erken kalkılacak, belki hala iş var bekleyen. Tatildeki sevişmeler her zaman daha güzel, zamansız ve daha açık.
Erkekler bu konuda daha açık, daha çok konuşuyorlar ve daha çok biliyorlar. Bizimki acizlik değil, utanmak ve bilmemek. Çünkü kendi aramızda bile konuşmuyoruz ilişkileri. Bu koca yazıda bile cinsel deneyimlerimi yazmadım. Ama yavaş yavaş açılırız.

Adsız dedi ki...

""Lena, "Bir kadının cinsel anlamda aktifliği erkekten daha uzun sürelidir."

Yanlış bilgi. Doğrusunu yazmama gerek yok biraz araştırırsan öğrenirsin.""

Cümleyi yazının bütünlüğü içinde ele alırsanız bahsi geçen aktifliğin cinsel birliktelik içindeki süresiyle bağlantılı olduğunu anlayabilirsiniz.Ve kişisel bir yorumdan ziyade tıbbi anlamda da kanıtlanmış bir cümledir.Biraz daha açmak gerekirse erkeğin aktifliği ereksiyon ve ejakülasyon arasındaki süreçtir ve tekrar ejaküle olabilmek için tekrar erekte olmaya ihtiyacı vardır.Kadınsa ardı ardına orgazm yaşayabilir.Kesintisiz sevişebilir ve doyumsuzdur.

Bu açıklama yeterlidir umarım.Ama tabii bu cümlenin sizde uyandırdığı anlam cinselliği yaşayabilme konusundaki kadın ve erkeğin yaşam süresine dönük kıstasıysa,toplumdaki genel bir yanılgı gibi siz de kadını menopoza kadar sınırlandırıp erkeği ölene kadar seks yapabilme yetisine sahip görebilirsiniz.

Adsız dedi ki...

Eşimle ve eşimden önceki partnerlerim ile isteklerimi ve arzularımı rahatça konuştum, paylaştım.

Kimsenin - çevre buna dahil- beni aşağılayıcı sıfatlarla andığını duymadım. Birşeyden eminseniz ve kendinize güvenerek yola çıkmışsanız, kimse sizin için aklında bir etiket biçemez.

Adsız dedi ki...

Ben, cinselliğimi ilk kez kafamdaki her türlü baskıdan uzaklaştırarak, yurtdışına çıktığımda yaşayabildim. Ondan önceki tüm deneyimlerim bir şekilde benim tarafımdan kısıtlanıyordu. Uzun süre başka bir memlekette yanlız (özellikle aileden uzak olarak) yaşama fırsatım olunca artık bedenim ve aldığım hazlar üzerinde hakim olan tek baskının bende olduğunu keşfettim. Hep topluma ve aileme temellendirdiğim baskıyı, kafamda devam ettiren unsur bendim. Tabii böyle olunca cinsellikten aldığım haz da, bir şekilde suçluluk duygusuna dönüşüyordu. Ne zaman ki cinselliği rahatça yaşamaya başladım, artık onun benim için anlamı da değişti. Yaşayacağım deneyimi sürekli kafamda büyütürdüm, benim için bu muhteşem, sadece masallarda ya da büyük aşk filmlerinde anlatıldığı gibi romantik ve inanılmaz olmalıydı. Eğer öyle olmuyorsa birşeyler yanlıştı. Fakat cinsel dürtülerimi ve hayatımı özgür bıraktığımda onun aslında nefes almak kadar sıradan olduğunu anladım. Nefes almakta - aynı büyülü anlatım içersinde - mucizevi birşey ama her nefes alışımızda böyle düşünmüyoruz bunu sadece yaşıyoruz.
istanbul, üniversite, 33

aslı dedi ki...

nasıl olabilir ki?sonuçta bekaretinizi kaybediyorsunuz.bir sır saklama korkusu.bedeninizin değişmesi korkusu.eve dönünce evdekilerin yüzüne bakamama korkusu.acaba çok kanayacak mı korkusu.ve başka bir yatakta kanlı bir çarşaf bırakmak.yinede yapabildiğime halen inanamıyorum o günü düşününce